Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek KanalTürk’ün ‘Pazar Politika’ programında Sami Dadallıoğlu’nun sorularını cevapladı.
DEMOKRAT PARTİNİN TANIMI...
DP Genel Başkanı Zeybek Demokrat Pratinin tanımını yaparken “ Partinin Yeni Demokrat Parti olarak dillendirilmesinin doğru olmadığını, beyanlarının “Yeniden Demokrat Parti” olduğunu belirterek “ DP 7 ocak 1946’da kuruldu ve 14 mayıs 1950 iktidar oldu. Anavatan partisi DP’nin AP’nin devamıdır.Turgut Özal Başbakan Demirelin 24 0cak kararlarını aldığı zamanda Başbakan müsteşarıydı, kumaş aynı kumaş, kadro aynı kadro, ideoloji aynı ideoloji, çizgi aynı çizgidir. Son dönemde bu iki damar birleşti ve birlikte akmağa başladı, adı Demokrat Parti oldu, DP ilk demokratik partidir.” dedi

CHP NASIL BİR PARTİDİR...
Program moderatörü Sami Dadallığlu’nun CHP ile ilgili sorusuna karşın Zeybek :
“CHP tek parti döneminin partisidir.1938’den sonraki CHP bizim izin verdiğimiz kadar demokrasi anlayışından vazgeçmeyen, insanların nasıl giyineceklerine biz karar veririz, başınızı bağlayacaksanız bile onun tanımını biz yaparız... zihniyetinden vazgeçmeyen bir partidir... Son zamanlardaki CHP’li Süheyl Batumu’un ordu için söylediği ‘ordu kağıttan kaplanmış...’ sözü o zihniyetin bir tezahürüdür. Ordumuz bir savaşa girmişde savaşı kazanamamışmı ! görevini yapamamışmı ? Böyle bir şey olsaydı sözü doğru olurdu... Neden ordumuz siyasete müdahele etmiyor, neden siyaseti tanzim etmiyor beklentisi doğru değildir... Bu kişi bu sözü söylemekle CHP’nin zihniyet dünyasını ifşa etmiştir... 1938’den sonra milli şeflik dönemi başlamıştır... Bu dönem faşizmi taklid eden bir dönemdir...Başbakanın ve AKP’nin bugün Türkiye için bir tehdit haline geldiğini düşünüyorum, Başörtüsü değil başörtüsü yasağı laikliğe aykırıdır... Benim kutsal bildiğim değer insan özgürlüğüdür... Hanımefendilerin nasıl giyineceklerine beyefendilerin karar verme hakkı nereden geliyor? ...” dedi.

DP’NİN DEMOKRASİ ANLAYIŞI, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI VE YÖK...
DP Genel Başkanı Zeybek Partisinin çok güçlü bir teşkilatı olduğunu, onları tanıdıkça onlarla daha fazla iftihar ettiğini ifade ederek demokrasi anlayışları için de “Türkiye topluluğu sağcı bir toplumdur, biz merkez sağcıyız ve bu anlamda da merkezdeyiz... Biz demokratik değerlere olabildiğince açılımcıyız...Demokrasinin durağan bir kavram olmadığına, hayat ve toplum geliştikce yeni çözümler, yeni teklifler getiren bir kavram olduğuna inanıyoruz...Söz gelimi biz bugün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da müftüler ve ilahiyatçı profösörlerden meydana gelen bir seçici kurul tarafından seçilmesi ve Diyanetin özerkleştirilmesi gerektiğine inanıyorum... Artık Yök’e de ihtiyaç yoktur, Üniversitelere de kişilik vermek lazımdır... Biz Cumhuriyet değerlerinden kopmamak şartıyla alabildiğine demokrasi diyoruz...” dedi.

ZEYBEK’İN KARİZMASI VE DP’NİN EKONOMİ ANLAYIŞI...
Zeybek geçmişiyle ilgili olarak ve Ekonomi için “ DP tek başına iktidara gelmek için çalışıyor... Türkiye’yi en iyi ben yönetirim, geçmişinde benim gibi deneyimler kazanmış kim var ?...Ben Demirel’in rahle-i tedrisinden geçtim, hayat çizgimde başarılar var...Hem kök değerlerimizi dünyaya anlatmayı ve hemde çağdaşlığa ulaşmayı ben herkesden daha iyi yaparım...Teşkilatım benden Bayar’ın, Menderes’in, Demirel’in Özal’ın başarılarını bekliyor... bunun için maraton koşacağız... Ben işçiye % yüz zam yapacağımı vadettim, kimse kaynak yok demesin, bu zammın kaynağı var, geçmiş yıllarda biz % 120 zam yaptık, o gün kaynağı nasıl bulduksa bugün aynen bulacağımı ve kaynağın nerelerde olduğunu biliyorum ... Biz esnafa destek vereceğiz, tarımı dirilteceğiz, toplumu uzaklardan öküz getirmekten kurtaracağız... Tabandan gelen bir kalkınma ile üreterek dışa açılacağız...Bunlar doğru fikriyattır, bu nedenle tek başımıza iktidara geleceğiz...buna inanılsın... “ dedi.
DEMOKRAT PARTİNİN SEÇİM STRATEJİSİ...
Diğer Partilerle seçim öncesi ittifak yapılacakmı sorusuna karşın Zeybek kısaca: “Ben Menderes’e verilen oyu istiyorum, ben Menderes’in ruhu bizde dirildi diyorum... ilerideki günlerde bizi iktidara getirecek oyu alamayacağımız kanaati oluşursa bizimle beraber olmak isteyen siyasi partilerle bize yapılan teklifleri değerlendirmek suretiyle seçim işbirliği yapabiliriz. Bu yönde Saadet Partisi’nin talebi var ancak daha oturup konuşamadık, gene beraber aynı hükümette görev yaptığımız çok değerli dostum Abdüllatif Şener’le de bir takım temaslar var ama onunla da henüz konuşamadık... “İktidarı biz kuracağız, bu seçimden sonra iktidarı biz oluşturacağız, gerekirse AKP’yi veya CHP’yi yanımıza alarak iktidarı kurarız ve onları yanlışlarından kurtarırız... Biz partileri düşman görmüyoruz, biz onları siyasi rakip görüyoruz... Onlar olmazsa biz olmayız...Bu anlayıştan dolayı Yunus Emre’nin şu mısralarını çok severim :
Biz gelmedik kavga için,
Bizim isimiz sevgi için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldik.
“
DP Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek Hacı Bektaş Veli ve Arif Nihat Asya’dan da pasajlar okuyarak konuşmasını sürdürdü.
DP KONGRESİNDE DEMİREL VE ÇİLLER DESTEĞİ...
DP Genel Başkanlığına seçilmesinde Demirel ve Çiller’in desteği olup olmadiğı sorusuna karşın Zeybek kısaca “Allahın huzurunda söylüyorumki Genel Başkan olmak için ne Demirel’den, ne Çiller’den... ve nede başka bir kişi ve yerden destek almadım. Beni Genel Başkanlığa teşkilatım getirdi, benim sorumluluğum teşkilata karşıdır...Bu durum Demirel’in engin bilgi ve deneyiminden yararlanmayacağım, sayın Çiller’in desteğini istemeyeceğim anlamına gelmez, ben adı dillendirilen herkesin desteğini istiyorum... “ dedi.

DP’NİN GÜNEYDOĞU POLİTİKASI...
İktidar olduğunda Güneydoğu ve kürt sorununu nasıl çözeceğini soran Dadallıoğlu’na Zeybek “DP, AP ve ANAP’ın döneminde güneydoğu olayları yoktu... Son yıllarda işsizlik oralarda geometrik olarak arttı... Özel sektörün yatırım yapmadığı yerlerde Devlet yatırım yapmalıdır...Oralarda devletin fabrika ve yatırım yapmaya karar vermesi gerekir... Biz geçmişte yaptığımız gibi doğu ve güneydoğuyu fabrikalarla donatacağız...Fabrikalar zarar etse bile o sonunda büyük kar olarak ekonomiye döner... oralarda terör için harcanan paralara bir bakınız bir de fabrikaların zararına bakınız... Özel sektör kar olmayan yere gitmez, bu doğaldır ancak devlet her zaman yaptığı işten kar beklemez ...Devletin ayrıca sosyal amacı vardır, devlet bazen olaylara kamu yararı ve kamunun dirlik ve düzenliği açısından da bakar...oralarda normal bir hayat biçimi elde ettikleri zaman insanları dağa çıkmaktan caydırırsınız... Dolayısıyla birinci mesele ekonomiktir güneydoğuda ... Türkiyenin başka bölgelerine de aynı gözle bakmalıyız, insanlar büyük şehirlere göç ediyor, tarım ve hayvancılık bitiyor, eğer siz teşviklerle geçmişte olduğu gibi yeniden anadolu coğrafyasına yönelirseniz, insanları refaha kavuşturursanız büyük ölçüde çözüm sağlarsınız... diğer bir çözüm ise maneviyattır...Bizi birarada tutan manevi güçtü ...Örneğin Said-i Nursi’nin eserlerinin o bölgeye getirdiği önemli katkıyı birçok insan göremedi, onu dahi bölücülerin saflarına atmaya çalışanlar oldu, sonunda bölücüler onun adından yararlanmaya çalıştılar. Bizim haberleşme resmi dilimiz İstanbul türkçesidir. Bende İstanbul dilini okulda öğrendim. Halen annem ve babam aralarında konuştukları zaman Bayburt’ca konuşurlar, bende gidince onlarla Bayburt’ca konuşurum. İstanbul türkçesi bizim ortak dilimizdir. Edebi dildir ve o edebi dilde bir ortak bilinç oluşur bundan asla vazgeçemeyiz, bundan taviz verirseniz ! işte o zaman bölünme olur ancak kimsenin ana dilinide tahkir etmemeliyiz... Bazı çevrelerdeki \'kürtçe dili yoktur, 500 kelimedir, Türkiyede kürt yoktur vs\' gibi söylemleride doğru bulmuyorum...” dedi.
BALYOZ TUTUKLAMALARI
Sami Dadallıoğlu Zeybek’e Balyoz tutuklamaları ile ilgili olarak görüşünü sordu. DP GenelBaşkanının cevabı şöyle oldu :
“İnsanlar hangi makamlarda olurlarsa olsunlara yasalara uymak zorundadırlar. Hukuk devleti denilen çok önemli bir kavram vardır. Bu kavram hepimize lazımdır. Özgürlükleri sonuna kadar savunuyoruz. Katılımcı demokrasiyi savunuyoruz, hukuk devletini savunuyoruz. Anayasamızın 138. maddesine göre mahkemeleri etkileyek sözlü ve yazılı basında beyanatta bulunmak suçtur. TCK’nun 289. maddeside böyle durumlarda 6 aydan 3 yıla kadar hapis öngörmektedir. Ben hapse girmek istemiyorum. Yargıçları hakimleri kendi hallerine bırakmak lazımdır. Bir kişinin ister Başbakan olsun isterse Muhalefet Partisi lideri olsun ben bu davanın savcsıyım demesi suçtur ve günahtır veya ben bu davanın avukatıyım demesi suçtur ve yasaktır, bu yapılmamalıdır. Siyasetçiler bu davada henüz suçu belli olmayan kişileri siyasi malzeme haline getirince o insanların biran evvel evlerine dönmelerine de mani oluyorlar. Balyoz davasının başında gösterilen insanla benim şahsi meselelerim var. Ben onu suçluyorum o da beni suçluyor. Aramızda husumet var. Onun yargılandığı davayla ilgili olarak dahi hiçbir şey söylemiyorum. Ben onu bilmem, hesabını o verecek, ancak bildiğim bir şey var! Ben Başbakan olduğum zaman 28 şubatı yapanlardan, kuran-ı kerimi sanık sayfasına oturtan o dönemin sorumlularından hesap soracağım; Halkın seçtiği hükümeti zorla yıkanlardan , Türkiyede Suriye benzeri Baas Rejimi kurmak isteyenlerden , diktatorya kurmak isteyenlerden bugüne kadar hesap sorulmadı.Ben onlardan hesap soracagim. Nasılmı soracağım ! Savcılara şu dosyayı açın diye talimat vereceğim. Dava açıldıktan sonra da işi savcılara bırakacağım...Ben bu hükümete diyorumki , gelin bu işi yapında benden önce hayırlı bir hizmet yapmış olun...”
13.02.2011